Peygamberimizin yoldaşlarından olan kişilere “sahabeler” denir. Peki Kâ’b bin Ucre (r.a.) nasıl bir sahabiydi? İşte Kâ’b bin Ucre (r.a.) ve hayatı.
Sahabe, Efendimiz (SAV)’in yol arkadaşları sırdaşları olan ”sahabeler” İslam’ın ilerlemesinde büyük rol oynamış ve İslam tarihinde de önemli yere sahip olan insanlardır. Günümüz Müslümanları onların hayatlarını, Allah ve resulüne olan taat ve bağlılıklarını örnek alarak yol çizmeye çalışırlar.
Müslümanlar hatta Müslüman olmayanlar bile ”sahabeler”deki büyük aşkı ve bağlılığı araştırıp kendi inanışlarınca hayatlarında uygulamaya çalışmışlardır.
Sahabelerin hayatları merak ediliyor. Ne yapmışlarda tarihe nam salmışlar günümüz Müslümanlarına ayna olmayı başarmışlar diye kaynak yayınlardan okuyup öğrenmeye çalışıyorlar.
Peki bu sahabeler kimler? Sahabe nedir? Kimlere sahabe denir? Kâ’b bin Ucre (r.a.) kimdir? Sahabelerin hayatı Sahabelerin hayatı Sahabelerin hayatı Sahabelerin hayatı nasıldır? Sorularının cevabı merak konusu oldu. bu seriyi okumak ve ömürleri büyük mücadelelerle geçmiş, sistemden beslenmeyip sistem değiştiren ”sahabeler”in şanlı hayatlarını beraber öğrenmek ister misiniz?
Sahabe, terim olarak Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i, peygamberliği sırasında gören, Onunla konuşup görüşen, O’na iman eden ve müslüman olarak ölen kimselere verilen isimdir.
İslam âlimlerinin çoğu sahabeyi böyle tarif etmişlerdir. Buna göre sahabe olmak için;
Hazreti Peygamberle görüşmek,
Onunla sohbet etmek,
O’na iman etmek,
Müslüman olarak ölmek şarttır
Sahabî olabilmenin ilk ve gerekli şartı Müslüman olmak olduğuna göre, O’nu mü’min olarak görüp de sonradan dinden çıkan kimse (mürted), sahabî sayılmaz.
Kâ’b bin Ucre (r.a.) kimdir?
Medineli olan Hz. Ka’b, Peygamberimize büyük bir muhabbetle bağlıydı. Resûlullah’ı üzgün veya düşünceli görse sebebini sorar, yapabileceği bir şey varsa hemen harekete geçerdi. Bir defasında Resûlullah’ı ziyaret etmişti. Mübarek simasının biraz solgun olduğunu gördü.
“Anam babam size feda olsun, yâ Resûlallah! Neyiniz var?” diye sordu. Peygamberimiz, “Üç gündür ağzıma bir şey koymadım.” buyurdu. Hz. Ka’b artık duramazdı. Ne yapıp etmeli, bir şeyler bulup Resûlullah’a getirmeliydi. Hemen harekete geçti.
Develerini sulamakta olan bir Yahudi gördü. Kuyudan çektiği her kova başına bir hurma üzerine anlaştı. Epeyce hurma kazanmıştı. Hurmaları aldı, Resûlullah’a getirdi. Peygamberimiz, “Yâ Ka’b, bunları nereden aldın?” diye sordu. Hz. Ka’b hadiseyi ona nakletti.
Resûlullah, “Beni seviyor musun?” buyurdu. Ka’b (r.a.), “Elbette seviyorum!” cevabını verince Peygamberimizin (a.s.m.) iltifat ve takdirini kazandı.
Bu hadiseden birkaç gün sonraydı… Hz. Ka’b hastalandı. Peygamberimiz onu göremeyince, “Ka’b’a ne oldu?” diye sordu. Hasta olduğunu söylediler. Resûl-i Ekrem Efendimiz kalktı, sahabisini ziyarete gitti. Hâlini hatırını sordu. Sonra da onu Allah’ın mağfiret ve rahmetiyle müjdeledi.
Ka’b (r.a.), Peygamberimizle birlikte bazı savaşlara katıldı. Umre ve Tebük Seferlerinde bulundu. Peygamberimizden feyiz aldı. Hicret’in 52. senesinde 75 yaşındayken vefat etti. Rivayet ettiği hadislerden biri şöyledir:
“Benden sonra bazı idareciler gelecektir; kim onların yanına gider, yalanlarını doğrular ve haksız işlerinde onlara yardımcı olursa benden değildir, ben de onlardan değilim.
O kimse kıyamet günü benim havzımın başına yaklaşamayacaktır. Kim onların yanına gitmez, haksızlıklarında onlara yardımcı olmaz ve yalanlarını tasdik etmezse o bendendir, ben de ondanım ve o havuz başında benimle buluşacaktır.”[1]