Dünyanın dört bir yerinde müslümanlar zulme maruz kalıyor. Siyası ve politik dengeler işin içinde olduğu için maalesef insanlık adına hiçbir şey yapılamıyor.
Bu zulme sabretmelerinin mükafatlarını inşaallah ahirette alacaklar. Zulmü yapan da cezasını çekecek. Yeter ki Allah imandan ayırmasın. isyan ettirmesin. Peki zulme uğrayan müslümanlar ne yapmalı? Musibetlere sabretmenin faziletleri nelerdir?
Yûnus Emre Hazretleri ne güzel söyler:
Derviş gönülsüz gerektir;
Söğene dilsiz gerektir,
Döğene elsiz gerektir,
Halka beraber gerekmez…
Yani insanların ezâ ve cefâlarına karşı alttan almak, sabır ve serinkanlılıkla mukâbele etmek; mahlûkâta Hâlık’ın nazarıyla bakabilen derviş-meşrep gönüllerin kârıdır. Halkın avâmı gibi her gördüğü kabalık karşısında öfkeye kapılıp aynı duygusuzlukla karşılık verenler, belki haklarını savunmuş olsalar da tasavvufî âdâbın gerektirdiği af, müsâmaha ve tahammülü gösterememiş, Hakk’ın bir imtihan cilvesi olarak gönderdiği bu sır ve hikmetten gâfil kalmış olurlar.
KÖTÜLERE KARŞI SABRETMEK
Hâlbuki Hakk’ın kullarına karşı af, müsâmaha, sabır ve tahammül gibi hasletler, Hâlık’ın merhametini, rızâ ve muhabbetini celbetmede müstesnâ bir kıymeti hâizdir. Bu bakımdan tasavvufî ahlâkta bu hasletler âdeta bir ganimet bilinir. Mevlânâ Hazretleri bunu ne güzel ifâde eder:
“Kötülere karşı sabretmek, sâlih mü’minlerin rûhâniyetinin seviye kazanmasına vesîledir. Nerede Hakk’a teşne bir gönül varsa, sabır o gönlü ihyâ eder.”
Ayrıca bu ahlâk, çoğu kere kaba kişilerin ıslâhına da vesîle olur. Fakat kabalık yapanlar pişmanlık duyup hâllerini ıslâh yönünde bir tavır sergilemezlerse, bu defa da kendilerinin maddî veya mânevî bakımdan çok daha fazla zarar görmelerine, hattâ helâklerine sebep olurlar. Zira bu takdirde kabalık yaptıkları sâlih kulların hakkını bizzat Cenâb-ı Hak alır. Allah Teâlâ’nın sevgili kullarının hakkını zâlimlerden alması ise, kimi zaman celâl tecellîsiyle ve çok şiddetli bir intikam sûretinde gerçekleşebilir.